Edward Said, ne mazlum halklar için adalet talep eden bir Bernard Lewis’tır, ne de bir Justin McCarthyEdward Said’in vefatı üzerine gencecik komşum Nazlı Çakıroğlu’na, “Filistinlilerin başı sağolsun!” diye telefon açan kendisi kadar genç arkadaşının taziye sözleri, müteveffa düşünürün ülkemizdeki indirgemeci imajının herhalde en veciz ifadesiydi: “Filistinlilerin dünya çapındaki avukatı!” Edward Said, 1935’de Küdüs’de doğdu. Tunus’ta sürgün Filistin Parlamentosunda on dört yıl görev yapan, Filistin’in facia niteliğindeki varoluş mücadelesine binlerce sayfa yazarak destek veren, Oslo barış görüşmelerine kadar Yaser Arafat’ın yanında yer alan bir adamı Filistin’den soyutlamak elbette ki mümkün değil. Dahası, Orient, Avrupa’yı (ya da Batı’yı) kendisinden farklı bir imaj, düşünce, kişilik ve tecrübe olarak tanımlamasına yardımcı olmuştur,” diye devam eder. “Öteki”ne ilişkin Oriyantalist düşünceler binlerce sayfada örneklenir. Aralarında şairlerin, romancıların, felsefecilerin, siyaset teorisyenlerinin, ekonomistlerin, imparatorluk yöneticilerinin olduğu devasa yazarlar ordusun, Orient’in halklarına, adetlerine, ‘zihniyeti’ne, geleceğine dair çalışmalarındaki ortak önkabuller irdelenir. Dahası, Orient, Avrupa’yı (ya da Batı’yı) kendisinden farklı bir imaj, düşünce, kişilik ve tecrübe olarak tanımlamasına yardımcı olmuştur. Ne ki, bu Orient’e ilişkin hiçbir şey kurgusal değildir. Orient, Avrupa’nın maddesel medeniyetinin ve kültürünün tamamlayıcı parçasıdır. Orientalizm, bu tamamlayıcı parçayı, dil, imaj, akademik çalışmalar, doktrinler, bir takım kurumlar ve hatta sömürge bürokratları ve sömürge tarzları geliştirmek suretiyle kültürel hatta ideolojik olarak ifade ve temsil eder.
Yıllanmış akademik gelenekleri eleştirmek, yerleşik düzenin tepkisini çekmek demektir. Nitekim, Said’in Oriyantalizm ve ona ilişkin diğer düşünceleri, bölgeye ilişkin yazılar yazan Hıristiyan ve Yahudi akademisyenler tarafından kabul edilmedi. Bunların arasında Bernard Lewis’ın da dahil olduğu grup, Avrupa sömürgeciliğin Doğu’da yarattığını söylediği etkinin abartılmış olduğunu söylediler. Hillel Halkin, Said’i, “Batı’daki Arap araştırmaları geleneğinin bütüne yöneltilmiş kaba ve siyasi bir saldırı”da bulunmakla suçladı. Bir de bunlara, 2000 yılında Lübnan’a giden yazarın İsrailli askere taş atması eklendi.
Bu hareketi sadece Batı basını değil, “ılımlı” denilen Arap gazetecileri de kızdırdı, “Arapların saldırgan insanlar olmadıklarını isbat etmek için onca uğraş veren bir akademisyenin bunu yapmaması lâzımdı” şeklinde yazılar çıktı. Gördüğüm o’dur ki, Said’i eleştiren akademisyenler, “’Doğulu olmanın’ bitmez tükenmez ‘reformlar’ın saldırısına maruz kalmak, hükümsüzleştirilmeyi göze almak demek” olduğunu anlamak istemiyorlar.
“Aydınlanma’nın kibiri” diye bir olgu olduğunun bilincinde değiller. Tek kelime ile ifade etmek durumunda kalsam, “hükümsüzleştirmek” olarak tanımlayacağım, “Aydınlanma’nın kibiri”ni görmüyorlar. İnsanları, yaşananları, idealleri, bilgi birikimini, inançları hükümsüzleştirmek, hiç olmamışlar gibi yapmak; teknolojik üstünlüğün revaç verdiği çok bilmişlik, kabalık, yüzeysellik, hafifmeşreplik.
Kısacası, Filistin’in karşısındaki İsrail. Ve şimdi, Irak’ın karşısındaki ABD. Said’in attığı o taşın, Filistin’in sorununda ahlâki sorumluluklarını üstlenmeyen entelektüellere atılan bir taş olduğunu biliyorum. “Liberal entelektüellerin hemen her zaman yaptıkları gibi, her iki tarafın da doğruları ve yanlışları olduğunu ileri sürmek ya da her durumun kendine özgü koşulları olduğunu söylemek, meseleyi sümen altı etmek demektir,” demişti,
“Çünkü, Filistin-İsrail meselesinin temelinde asimetri vardır. Toprakları işgal edilmiş, savunmasız bir halkın karşısında, dev bir yüksek-teknoloji ordusu. İsraillilerin Filistinlilere verdikleri zararla karşılaştırıldığında, Filistinlilerin İsraillilere verdiği zarar marjinaldir.” Öte yandan, Said’in incelemelerinde Türkiye ve Türkler yoktur. Afganlılar, İranlılar vardır ama Oriyantalizm’in belki de en mağdur edilmiş muhatapları, Türkler, yoktur! Bunu müteveffa düşünürün Türkçe bilmediği için bizden uzak durmuş olmasıyla açıklayabiliriz belki. Ama bence esas olan, Edward Said’in eserlerinin kendi kendisine karşı ‘Oriyantalist’ bir bakış geliştirmiş olan yerleşik eski solcu/yeni liberal Türk enteljensiyasını delememiş olmasıdır. Rahmetli Cemil Meriç’in, “Bu kitabı biz yazmalıydık!” demesi vardır. “Oriyantalizm” isimli kitabın “Sömürgeciliğin Keşif Kolu” şeklindeki üst başlığını koyan da Cemil Meriç’tir. İktidarım olsa, liselere zorunlu ders kitabı olarak yerleştireceğim Oriyantalizm ve Kültürel Emperyalizm, “bilgi”nin nasıl “yaratıldığı”nı, nasıl “manipule edilebildiğini” gözler önüne sermesi bakımından bir dehanın eseridir.
Neticeyi kelâm, dünya, eşsiz bir entektüelini kaybetti. Hocaydı. Tek umudum, geride, kendisini anlayan, erdemlerine sahip çıkabilecek bir iki öğrenci bırakmış olması ihtimali. Mekânı cennet olsun.
|
266 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |