Allah hayretimizi arttırsın.Bir. Hayata dair bahaneler üretirken hep yapmak istenilip de yapılmayan o tedirgin edici kıpırdanış içimizde bir yerlerde bizi asli görevimize doğru çağırıyordu. Ama bakışımızı, düşüncemizi, muhayyilemizi zorlayan, başka dikkatlere yoğunlaştıran, başkaca eylem ve düşüncelere iten onca gösterge arasından kendimize odaklanmamız hiç de kolay olmuyordu. Her zaman bir bahanemiz vardı, zamanı geçirmek için, konforuna düşkün olmaya yönelten o göstergeler, insanı insandan uzaklaştırarak rahatlığın, oyun ve eğlencenin, ortasına bırakıyordu. Bir yoldaydık (s.7) hayatın kesişim noktasında, ölüm ve hayat çizgisinin belirginleştiği, uzun ve ince bir yol. Etrafımızda hayata dair tüm göstergeler mevcuttu. Gördüğümüz sağlı sollu göstergeler bizim görüşümüzün sınırını zorluyordu. Acelemiz var, hız limitlerini zorlayarak ilerlemeye çalışıyorduk, kalabalık fakat sürüp giden bir yolculuktu bu, ölümler ve ömürler (s.7) eşliğinde, dikiz aynasından izlediğimiz, geride bıraktıklarımıza üzülmeyi ve muhasebe etmeyi yapamadan geçip gidiyorduk. İki. Ardımızda yığınla hatıra, anı, yaşanmışlıklarla ilerliyorduk. Geride kalanlar sadece geride kalmışlığıyla kalıyordu. Sanki onlardan kaçarcasına ilerliyorduk, durup durup ilerleme bu olsa gerek, bildik manzaralar (s.7) taksimatında payımıza düşen o “fırlatılmışlık acısı”, “o gurbet sızısı”, “o tedirgin edici ihtizaz”. Yoldaydık yine de. Asıl olan da sanki buydu. Hayatın gereğini yerine getirerek, yoldan sapmadan, “Allah yoldan saptırmasın” duasıyla yola ve yolculuğa dair anlamlar büyüterek ilerliyorduk. Asıl olan buydu evet… Yolda olmak… yoldan çıkmamak… yoldan ayrı kalmamak… Yol hem dıştan içe hem de içten dışa doğru süregelen bir hareketliliktir. Yolda olmak bu yüzden var olmanın en büyük gayesi harekette olmakla düşünmenin gerekliliğiydi. Çünkü hareket felsefesi, düşünmeyi ve hareket etmeyi gerekli kılardı. Yol üstünde köyler (s.10) her köy dervişanın seyr-u sülûğundaki aşamalar gibi, mantıku't tayr’daki vadiler gibi bir aşama, bir merhale, bir derece… Yolda olan bunu ihtizaz eder. Ya da etmelidir. İnsanın yola dair biriktirdikleri aslında bu yola yabancı olduğu, ilerledikçe hayretinin artması…hayret ki, duasıyla düşülen yollar. “Allah hayretinizi arttırsın”, tüm bunlar insanın insan olarak durabilmesiyle alakalı. Köksal Alver, Bahane adlı eserine bir yol deyişiyle başlıyor. Bize asli yolculuğumuzu hatırlatarak, yolun ve yolculuğun önemini işaret ederek, bir yolculuğa çağırıyor:
Üç. Yol devam ettikçe, yola dair biriktirdiklerimiz de artar. Uzak bir yoldan, şehrin diğer ucundan koşarak gelen adamın anlattıklarını anlatır bir nebze her yolcu. Çünkü yolculuk, insana doğumdan ölümüne kadar yapacağı temel eylem halinin, temel bilinç halinin bir yansıması olarak okunabilmektedir. Kendimize dair anlamlar biriktirdiğimiz bu dünya haziresinde, kendimiz olan ve kendimiz gibi görünen insanlara ihtiyaç duyarız. Bu bizi birbirimize bağlayan, bir birimizle ünsiyet kurmamıza vesilen olan eylemlerden biridir. Bir tür bahane ararız aslında aradaki ünsiyeti kurmak için. Köksal Alver işte bu ünsiyeti kurmak için bahaneleri sıralamıştır Bahane adlı eserinde. Alver’in “bahaneden muradı aslında vesiledir”. Vesilelere sarılarak Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak için bir ünsiyet peyda olsun insanlar arasında ve hakk’el yakîn için bir vesiledir bunlar. Ta ki bu bahaneler/vesileler insanız ya hayretimizi arttırsın:
|
317 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |